9 Nisan 2015 Perşembe

MADRİD

     



         Barcelona’da saat 7 gibi uyanıp Sants Tren istasyonuna gidiyoruz. Hızlı tren fiyatları epey pahalı geliyor. Onun yerine yavaş olanından bilet alıyoruz. Yolculuk 8-9 saat sürecek gibi duruyor. Saat 9’da trene biniyoruz. Bazen uyuyarak, bazen kitap okuyarak vakit geçirmeye çalışıyoruz. Bu trene binerseniz mutlaka yanınıza yiyecek bir şeyler almayı unutmayın. Çünkü tren istasyonlarında asla mola vermiyor, yolcu inip binecek kadar duraklıyor o kadar. Metro gibi davranıyor. 

     

       İspanyol köylerini izliyoruz. Hepsi yan yana bir tepenin üzerinde sıkıştırılmış bir sürü ev… Anlıyoruz ki toprak çok değerli. Düz arazilerin hepsi tarım için ayrılmış. Zeytin, şeftali, elma, fındık,  buğday ne ararsan var. Yolculuğumuz uzun ama sonunda bitiyor. 


       



      
         
                 Trenden inip metro istasyonuna doğru gidiyoruz. Bizim metroların çokta iyi olmadığını orada fark ediyoruz. Kat kat metro güzergâhları var. Kaç kat sayamadım 6-7 kat mı ne… Metroya binip meşhur Vodafone Sol durağında iniyoruz. Otelimiz çok merkezi bir yerde. Hemen buluyoruz, eşyaları bırakıp çıkıyoruz. Trende bir şey yiyemediğimiz için açlıktan ölmek üzereyiz.  Deniz yok ama ekmek arası kalamar fast food gibi bir şey burada. Hiç karnımızı  kalamarla doyuracağımızı düşünmezdik. Bizim restoranlarda kalamar istediğinizde tabakta 5 bilemedin 6 tane kalamar getirirlerken bu ekmeğin içinde kapatamayacağınız kadar kalamar var. Hatta birkaç tanesi içine sığamayıp yere düşüyor. Yanında soğuk bir bira çok iyi gidiyor. Yerini şöyle tarif edeyim. Plaza Mayor’un çıkış kapılarından birinin hemen arkasında gerisini hatırlayamıyorum.İsmi "Bar La İdeal ".
     

                Karnımızı doyurduktan sonra Plaza Mayor meydanına çıkıyoruz. Her zaman ki gibi mimari harika… Ancak bir yüzü tadilatta… Sokakta yine sanatçılar iş başında. Bu İspanyollar da sanatla yatıp sanatla kalkıyor gibiler… 

placa de mayor


     
 


          Kibele meydanına doğru yürüyoruz. Yürürken küçük bir şehir turu atmış oluyoruz. Oradan Gran Via’ya doğru sokaklarda dolaşıyoruz. Zaten burada bir Alkala bölgesi var birde Gran Via… Küçük bir turdan sonra otele dönüyoruz.

          Sabah otelimizde kahvaltı yapıp 10 gibi çıkıyoruz. İlk gideceğimiz yer Palace de Real( Barcelona sarayı). Bizim Dolmabahçe sarayı gibi… Katedral de hemen yanı başında… Katedrale girmiyoruz. Saraya girip İspanyolların sarayları nasıl olurmuş diye bakıyoruz.



          
       Place Espanya meydanına gidiyoruz. Don Kişot’un heykelinin yanında fotoğraf çektirmeden geçmiyoruz. Daha sonra metroya atlayıp Retiro durağında iniyoruz. Alkala meydanında çıkıp Kibeleye yürüyoruz. Turist information dan bilgi alıp müzelerin ücretsiz oldukları saatleri öğreniyoruz ve gezmeye devam ediyoruz. 
İlk müzemiz Thyssen- Barnemissa .A-B-C  diye bölümleri var. Biz ücretsiz olan bölümlerini geziyoruz. Dedik ya her yer sanat…           
şehrin Kapısı




                Siesta yapmaya otele dönüyoruz.  Saat 17 gibi uyanıp müzelerin ücretsiz saatini yakalamak için acele ediyoruz. Prado müzesinin yolunu tutuyoruz. İnanamıyoruz.17.45 metrelerce sıra var. Mecbur biz de o sıranın bir parçası oluyoruz. Bir şekilde sıra geliyor. Müze bir harika… Bir sürü ünlü sanatçının eserlerini burada görmek mümkün biz bitiremiyoruz. Reina Sofia müzesinin de ücretsiz saatini yakalayabilmek için çıkıyoruz. Ancak müzenin o gün kapalı olduğunu fark ediyoruz. Yanlış bilgilendirilmişiz. Metroya binip Tirona de Marino durağında inerek,  tatlı yemeye gidiyoruz. 


            
            Tatlının adı Churros… En iyi mekan da " Maestro Currero"... Bizim tulumba tatlısı gibi ancak için de şeker yok . Onun yerine çikolataya banarak yiyoruz. İlginç bir de fiyat uygulaması var içerde oturarak yiyecekseniz fiyat daha uygun dışarı da oturarak yiyecekseniz daha pahalı… Tabi ki içeride oturarak yiyoruz.






         Santa Ana meydanına yürüyoruz. Oturup insanları seyrediyoruz. Çok kalabalık. Yürüyerek plaza Mayor’a kadar geliyoruz. Hemen yan tarafında camla kaplı bir restoran mı desem, alışveriş merkezi mi desem… Hepsi bir arada bir yer var. İçerisi çok zevkli ve eğlenceli bir yer, mutlaka girilmeli diyoruz. İsmi " Mercado De San Micuel " ...



            Sonrasında yorulup otele dönüyoruz. Siesta zamanı… Bu siesta olayını seviyoruz. Hazırlanıp saat 1 gibi Santa ana meydanında kalabalığı takip ediyoruz. Gece hayatının da nasıl olduğunu görmeden gitmeyelim diyoruz. Sabah erken uçağıyla Madrid’den ayrılıyoruz.  Sıradaki durak Lizbon ..

Barcelona yazısı için tıklayınız.....




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder