1. Gün: Sabah Maltepe’deki evimizden 07:03 gibi çıkıyoruz. Taksi ve otobüs yolculuğu sonrası Sabiha Gökçen Havalimanından yurt dışı maceramız başlıyor. Uçak tam zamanında kalkıyor. Yolculuk boyunca aklımda hep şu düşünceler var ; bilmediğimiz bir ülkenin, bilmediğimiz bir şehrine , bilmediğimiz bir dili konuşan insanların arasına gidiyoruz… bu bizim ilk yurtdışı seyahatimiz.
Aslında biraz heyecan yapıyoruz. Bir tur şirketiyle gidip ; hazır planlarla gezebilirdik ama , biz bunu sevmiyoruz. Herşeyi biz planlıyoruz, aslında zevklide oluyor ,bazen kazıklanıyorsunuz ama olsun deneyim olur. Yolculuk yaklaşık üç buçuk saat sürüyor. Barselona El-Prat Havaalanına ulaşıyoruz. Merkeze gitmek için taksi, otobüs ya da metro seçenekleriniz var , biz otobüsü tercih ediyoruz. Otobüsten Place de Espanya da iniyoruz. Metro ile La Paralel caddesinde ki otelimizi buluyoruz… Bu cadde merkez olan La Rambla ya paralel bir cadde … Otele giriş yapıp, çantaları atıp, bir şeyler yemek için kendimizi hemen dışarı atıyoruz. Her yerde “ İstanbul “ cafe ve restoranları var ama bizim yemeklerin çakması diyebiliriz. Özellikle döner , kebap vs. temalı helal food olayı…. Kokuları çok farklı geldiği için yemek istemiyoruz. La Rambla caddesinden yukarı doğru Catalunya meydanına kadar çıkıyoruz. La ramlada yürürken tesadüfen ünlü Pazar “La Boqueria” yı görüyoruz. Ancak Pazar kapalı idi . (daha sonra 2 defa daha gitmemize rağmen hep kapalı günlerini denk getirmeyi başardık L).
Yemek için
çıkıyoruz ama , Barselonanın dar sokaklarında belki 2 saate yakın dolaştıktan
sonra bitkin bir şekilde bir tapascıya oturuyoruz. Bu yer Gotic bölgede dar
sokaklardan birinde . ismi “ Allium Restaurant “ . Sanırım güzel bir yere oturuyoruz, ancak
meşhur tapas olayı bizi biraz hayal kırıklığına uğratıyor , bildiğimiz domates
, patates kızartması , tavuk kroket vs . işte. ( gerçi gezimizin ilerleyen
günlerinde tapas olayına kendimizi epey kaptırıyoruz… )
Karnımızı doyurduktan
sonra , kendimizi tekrar sokaklara atıyoruz. Her sokak birbirinden güzel, her
sokak arasında bir meydan ve insan kalabalığı ,
her yerden sanat fışkırıyor… yoruluyoruz ama sahile doğru devam
ediyoruz. Hafif hafif yağmur çilemeye başlıyor, ağustos ayında beklenmeyen bir
durum ama yapacak bir şey de yok… Dedim
ya her yerden sanat fışkırıyor; La Rambladan aşağı sahile yürürken, sağlı sollu
her tarafta performans sanatçıları, ressamlar, karikatüristler ve farklı
sanatçılar görüyoruz… Sahilde bizi Kiristof Kolomp Anıtı (Mirador de Colomb)
karşılıyor… Gösterişli bir anıt…Yağmur
iyice bastırıyor. Daha fazla ıslanmamak için hemen marinanın içindeki Port de
Barcelona alışveriş merkezine doğru koşuyoruz. Tam köprüden geçerken bizi bir
görevli bizi durduruyor. Köprü ortadan ayrılarak dönmeye başlıyor. Oluşan
açıklıktan sakınce yol alan bir yelkenli marinaya giriyor. Fikir harika…
İnsanlar çıldırmış gibi alışverişte , bizimse tek amacımız dinlenmek. Önce
waffle ile krep arası üzerine çikolata sürülmüş bir tatlı yiyoruz, sonrada bir
kahve içerek yağmurun dinmesini bekliyoruz. Hava çok soğumaya başlıyor, yazdan
beklenmeyen bir durum olduğu için hazırlıksız yakalanıyoruz. Bu da bizim
şansımız… Yağmur yavaşlayınca La Paralel den otelimize doğru yürümeye
başlıyoruz. Otele vardığımızda yorgunluk
kendini gösteriyor ve hemen ertesi günü planlarımızı gözden geçirip uyuyoruz.
2. Gün : Günün ilk durağı Sagra Da Familia (
Kutsal Aile Kilisesi ) . Metro ile çok rahat ulaşılabiliyor.Metrodan çıkar
çıkmaz bu muhteşem yapı bizi büyülüyor. Hemen karşısındaki parkın kenarında bir
pastaneye oturup, manzarasını seyrederken kahve ve kruvasanla kahvaltımızı
yapıyoruz. Önünde inanılmaz bir sıra var. Konuştuğumuz
çoğu kişi buraya dışarıdan bakıp, sıraya girmeyi göze alamadan dönmüş. Biz bir
arkadaşımızın tavsiyesi ile bir iki ay önceden internetten biletlerimizi almış
ve yazdırmıştık. Hiç sıra beklemeden
içeri girebiliyoruz. Daha içeri girmeden bu eser zaten bizi yeterince
etkiliyor. İçeri girince sıradan
kiliselerin aksine sizi, tamamen bir mühendislik harikası bekliyor. Zeten Gaudi
de bunu amaçlamış , sanki büyük bir ormanın yüksek ağaçları altındayız…
Kulelerinden
birine mutlaka çıkmanızı ve aşağıya dar merdivenlerinden inmenizi tavsiye
ederiz. İnanılmaz bir deneyim…
Yine metroyu
kullanarak Barselonanın mimarı Gaudi nin eşsiz eserlerinden biri olan Park
Guell e doğru gidiyoruz. Yine bir Gaudi Harikası . Biletinizi metro durağındaki
makinelerden alabilirsiniz. İki yol var . Biri arabalar için diğeri ise yürümek
isteyenler için merdivenler. ..Park Guell için biraz yürüyoruz. Gaudi burada da modern sanatını yaşatıyor.
Botanik bahçenin içerisine yerleştirilmiş, harika eserler bırakmış. Casa Gaudi
Museum da burada bulunuyor. Park Guell
şu meşhur Barselona tişörtlerinin üzerindeki renkli kertenkeleye de ev
sahipliği yapıyor…
Bir sonraki
durağımız Tibidabo Tepesi. Bir noktaya
kadar metro ile gidip, sonrasında nostaljik mavi tranvaya biniyoruz. Beyaz
fenikülere aktarma yapıp yukarıya çıkıyoruz. İsterseniz otobüsü de tercih
edebilirsiniz. Çünkü hem mavi tranvay hem de feniküler epey masraflı. Tibidabo Tepesi Barselona yı bütünüyle
görebileceğiniz epey yüksek bir yer. Burada bir kilise ve büyük bir İsa heykeli
var. Ayrıca çocukların eylenebileceği
oyun alanları ve bir lunapark mevcut. Bu lunapark 1899 yılında
açılmış ve birçok filme ev sahipliği yapmış.
Tekrar La
Rambla ya dönüyoruz. Yine Gaudi nin iki eserini ziyaret ediyoruz. Bunlardan biri
Casa Batllo . bu binanın dış görüntüsü bir balığı andırıyor. Çatısı balıksırtı
, duvarları ise adeta pulla kaplı...
İçeriye girmiyoruz. Girişi 21 euro . Biraz pahalı buluyoruz. Onun yerine
Casa Mila ya giriyoruz. Casa Mila Gaudi nin yaptığı bir apartman . En çok ilgi çeken yanı çatısındaki değişik
formdaki bacalar…
Karnımız
acıkıyor ve şehrin en güzel tapascısı dedikleri bir yere gidiyoruz. Yerini tam
atrif edemeyeceğiz ama La rambla nın catalunya meydanından sonraki uzanımında…
Adı “Ciudad Condal”. Biraz tuzlu bir yer . 6 tapas çeşidi ve yarım litre
sangria ya 34 euro ödedik , ama değdi.
Yorgunlukla
kendimizi otele atıyoruz. Sabajh 08:00 dan beri dışarıdayız ve geziyoruz. Ertesi
gün için enerji toplamak gerek.
3. Gün : Sabah saate kurmamıza rağmen zor uyanıyoruz.
Otelin mutfağında hazırladığımız kahvaltımızı yapıp çıkıyoruz. KaHvaltı böyle
çok uyguna geliyor. Port Vell bölgesine kadar 1 saat yürüdükten sonra
Barselonanın güzel plajlarına geliyoruz. Burada Montjuic tepesine geçen
teleferiğe binmek için 1 saat sıra bekledikten sonra nihayet teleferikteyiz…
Teleferik kulesine çıkıp manzarayı seyretmek 5 euro . Karşıay geçmek 11 euro.
Gidip dönmek ise 16 euro . Anlayacağınız adamlar turizmden parayı kırıyor.
Teleferik gerçekten çok yüksek ve şehrin üzerinden boydan boya geçiyor.
Vardığımız tepe olimpiyatların yapıldığı tepoe.Burası komple olimpiyat
tesisleri ile dolu. 15 dakika boyunca yemyeşil ağaçlarla kaplı yollarda
yürüdükten sonra National Museum Barcelona ya varıyoruz. Buranın Espanya
meydanından (Place de espana ) manzarası harika. Bu müzenin ücretli ve ücretsiz
bölümleri var . Genelde resim sergileri vardı.
Yine yürüyerek
Poble Espanyol ( İspanyol Köyüne ) varıyoruz.
Köyün meydanı çok güzel , çok güzel bir köy yaratmışlar. Evet yapay bir
köy burası, 1929 da Barselona
Uluslararası Fuarı için yapılmış. İçinde İspanyanın çeşitli bölgelerini temsil
eden sokaklar ve 117 ev var. Sonra
bakmışlar bu işte para var kalıcı hale getirip müze yapmışlar. Köyün içinde
çeşitli restoranlar , esnaflar, sanatçılar ve zanaatkarlar var. Mimarları
burası için İspanyada 1600 ayrı yeri
gezip , hangi tür evleri yapacaklarına öyle karar vermişler. Buradan
Barselonaya geldiğimizde otobüsten indiğimiz ilk durağımız ,Espanoya meydanına inip
,sonrasında otelimize dönüyoruz. Şimdi de İspanyollar gibi siesta zamanı .
Şehir bizi kendine uyduruyor. Gece için enerji toplamak lazım.
Akşam 08:30
gibi otelden çıkıp artık şu meşhur Paella yı tadalım istiyoruz. Bunun için
forumlardan adını duyduğumuz; La Fonda
adındaki restorana gidiyoruz. Placa de Real in yan sokağına düşüyor. Sorarsanız gösteriyorlar. Oldukça
güzel bir restoran . Fish Paella sipariş
ediyoruz. Paelladan bahsedecek olursak, pilav üstü tavuk gibi bir şey ama biraz
farklı. Aslında Valensiya nın yöresel bir yiyeceği ama zamanla yaygınlaşmış.
Önceleri tavşan eti kullanılırken artık her çeşidi var . İyi bir yerde yemenizi
şiddetle tavsiye ediyoruz, zira her sokakta, caddede garip garip yerler var ve
paella afişleri asılı….
Gece uzun ,
isterseniz Flamenko izlemeye
gidebilirsiniz. Bunun için Placa de Real içinde bir iki yer var ve uygun fiyata
kısa süreli şovlar mevcut. Biz Flamenko izlemiyi anavatanı Endülüs e
saklıyoruz. Onun yerine Catalunya
meydanındaki Hard Rock Cafe eğleniyoruz. Güzel bir grup iyi müzik yapıyordu . Gece
hayatı sonsuz seçenek sunuyor. Metroya atlayıp El-Born Bölgesindeki gece kulüplerinde sabaha kadar eğlenebilirsiniz. Barcelona
Plajları gecede çok güzel . Barselonata bölgesinde plajda gece gençler
eğlenmeye devam ediyor. Kumdan değişik heykeller yapan insanlar var. Sahil
sabahın ilk ışıklarına kadar dolu . İçkisini alan sahile koşuyor…
Sabah Madrid e
yolculuk var sabaha karşı otele dönüp az da olsa dinleniyoruz. Biz Barselona yı metro ve yürüyerek gezdik.
Bizce bir şehri en iyi tanımanın ve hissetmenin yolu da bu; isterseniz turistic
bus gibi seçenekleriniz de mevcut. Ulaşım için tüm toplu taşıma araçlarında
geçerli 10 binişlik kartlardan almanız uygun olur.
Bizden Barselona
için bu kadar Madrid yazısı en kısa zamanda gelecek….
nice blog, thanks for sharing
YanıtlaSilThanks for your like...
Sil