20 Mart 2015 Cuma

BARSELONA - BARÇA - BARCELONA - İSPANYA


                       BARSELONA

          1. Gün:  Sabah Maltepe’deki evimizden 07:03 gibi çıkıyoruz. Taksi ve otobüs yolculuğu sonrası Sabiha Gökçen Havalimanından yurt dışı maceramız başlıyor. Uçak tam zamanında kalkıyor. Yolculuk boyunca aklımda hep şu düşünceler var ;  bilmediğimiz bir ülkenin, bilmediğimiz bir şehrine , bilmediğimiz bir dili konuşan insanların arasına gidiyoruz… bu bizim ilk yurtdışı seyahatimiz.



 



 Aslında biraz heyecan yapıyoruz. Bir tur şirketiyle gidip ; hazır planlarla gezebilirdik ama , biz bunu sevmiyoruz. Herşeyi biz planlıyoruz, aslında zevklide oluyor ,bazen kazıklanıyorsunuz ama olsun deneyim olur. Yolculuk yaklaşık üç buçuk saat sürüyor. Barselona El-Prat Havaalanına ulaşıyoruz. Merkeze gitmek için taksi, otobüs ya da metro seçenekleriniz var , biz otobüsü tercih ediyoruz.  Otobüsten Place de Espanya da iniyoruz. Metro ile La Paralel caddesinde ki otelimizi buluyoruz… Bu cadde merkez olan La Rambla ya paralel bir cadde … Otele giriş yapıp, çantaları atıp, bir şeyler yemek için kendimizi hemen dışarı atıyoruz. Her yerde  “ İstanbul  “ cafe ve restoranları var ama bizim yemeklerin çakması diyebiliriz.  Özellikle döner , kebap vs.  temalı helal food olayı….  Kokuları çok farklı geldiği için yemek istemiyoruz. La Rambla caddesinden yukarı doğru Catalunya meydanına kadar çıkıyoruz. La ramlada yürürken tesadüfen  ünlü Pazar “La Boqueria”  yı görüyoruz. Ancak Pazar kapalı idi . (daha sonra 2 defa daha gitmemize rağmen hep kapalı günlerini denk getirmeyi başardık L). 

Yemek için çıkıyoruz ama , Barselonanın dar sokaklarında belki 2 saate yakın dolaştıktan sonra bitkin bir şekilde bir tapascıya oturuyoruz. Bu yer Gotic bölgede dar sokaklardan birinde . ismi “ Allium Restaurant “ .  Sanırım güzel bir yere oturuyoruz, ancak meşhur tapas olayı bizi biraz hayal kırıklığına uğratıyor , bildiğimiz domates , patates kızartması , tavuk kroket vs . işte. ( gerçi gezimizin ilerleyen günlerinde tapas olayına kendimizi epey kaptırıyoruz… )

    



Karnımızı doyurduktan sonra , kendimizi tekrar sokaklara atıyoruz. Her sokak birbirinden güzel, her sokak arasında bir meydan ve insan kalabalığı ,  her yerden sanat fışkırıyor… yoruluyoruz ama sahile doğru devam ediyoruz. Hafif hafif yağmur çilemeye başlıyor, ağustos ayında beklenmeyen bir durum ama yapacak bir şey de yok…  Dedim ya her yerden sanat fışkırıyor; La Rambladan aşağı sahile yürürken, sağlı sollu her tarafta performans sanatçıları, ressamlar, karikatüristler ve farklı sanatçılar görüyoruz… Sahilde bizi Kiristof Kolomp Anıtı (Mirador de Colomb) karşılıyor…  Gösterişli bir anıt…Yağmur iyice bastırıyor. Daha fazla ıslanmamak için hemen marinanın içindeki Port de Barcelona alışveriş merkezine doğru koşuyoruz. Tam köprüden geçerken bizi bir görevli bizi durduruyor. Köprü ortadan ayrılarak dönmeye başlıyor. Oluşan açıklıktan sakınce yol alan bir yelkenli marinaya giriyor. Fikir harika… İnsanlar çıldırmış gibi alışverişte , bizimse tek amacımız dinlenmek. Önce waffle ile krep arası üzerine çikolata sürülmüş bir tatlı yiyoruz, sonrada bir kahve içerek yağmurun dinmesini bekliyoruz. Hava çok soğumaya başlıyor, yazdan beklenmeyen bir durum olduğu için hazırlıksız yakalanıyoruz. Bu da bizim şansımız… Yağmur yavaşlayınca La Paralel den otelimize doğru yürümeye başlıyoruz.  Otele vardığımızda yorgunluk kendini gösteriyor ve hemen ertesi günü planlarımızı gözden geçirip uyuyoruz.








   





 
2. Gün :   Günün ilk durağı Sagra Da Familia ( Kutsal Aile Kilisesi ) . Metro ile çok rahat ulaşılabiliyor.Metrodan çıkar çıkmaz bu muhteşem yapı bizi büyülüyor. Hemen karşısındaki parkın kenarında bir pastaneye oturup, manzarasını seyrederken kahve ve kruvasanla kahvaltımızı yapıyoruz.   Önünde inanılmaz bir sıra var. Konuştuğumuz çoğu kişi buraya dışarıdan bakıp, sıraya girmeyi göze alamadan dönmüş. Biz bir arkadaşımızın tavsiyesi ile bir iki ay önceden internetten biletlerimizi almış ve  yazdırmıştık. Hiç sıra beklemeden içeri girebiliyoruz. Daha içeri girmeden bu eser zaten bizi yeterince etkiliyor. İçeri girince  sıradan kiliselerin aksine sizi, tamamen bir mühendislik harikası bekliyor. Zeten Gaudi de bunu amaçlamış , sanki büyük bir ormanın yüksek ağaçları altındayız…

 

Kulelerinden birine mutlaka çıkmanızı ve aşağıya dar merdivenlerinden inmenizi tavsiye ederiz. İnanılmaz bir deneyim…

Yine metroyu kullanarak Barselonanın mimarı Gaudi nin eşsiz eserlerinden biri olan Park Guell e doğru gidiyoruz. Yine bir Gaudi Harikası . Biletinizi metro durağındaki makinelerden alabilirsiniz. İki yol var . Biri arabalar için diğeri ise yürümek isteyenler için merdivenler. ..Park Guell için biraz yürüyoruz.  Gaudi burada da modern sanatını yaşatıyor. Botanik bahçenin içerisine yerleştirilmiş, harika eserler bırakmış. Casa Gaudi Museum da burada bulunuyor.  Park Guell şu meşhur Barselona tişörtlerinin üzerindeki renkli kertenkeleye de ev sahipliği yapıyor…

 

Bir sonraki durağımız Tibidabo Tepesi.  Bir noktaya kadar metro ile gidip, sonrasında nostaljik mavi tranvaya biniyoruz. Beyaz fenikülere aktarma yapıp yukarıya çıkıyoruz. İsterseniz otobüsü de tercih edebilirsiniz. Çünkü hem mavi tranvay hem de feniküler epey masraflı.  Tibidabo Tepesi Barselona yı bütünüyle görebileceğiniz epey yüksek bir yer. Burada bir kilise ve büyük bir İsa heykeli var.  Ayrıca çocukların eylenebileceği oyun alanları ve bir lunapark mevcut. Bu lunapark  1899 yılında  açılmış ve birçok filme ev sahipliği yapmış.


Tekrar La Rambla ya dönüyoruz. Yine Gaudi nin iki eserini ziyaret ediyoruz. Bunlardan biri Casa Batllo . bu binanın dış görüntüsü bir balığı andırıyor. Çatısı balıksırtı , duvarları ise adeta pulla kaplı...  İçeriye girmiyoruz. Girişi 21 euro . Biraz pahalı buluyoruz. Onun yerine Casa Mila ya giriyoruz. Casa Mila Gaudi nin yaptığı bir apartman .  En çok ilgi çeken yanı çatısındaki değişik formdaki bacalar…
                  
 


Karnımız acıkıyor ve şehrin en güzel tapascısı dedikleri bir yere gidiyoruz. Yerini tam atrif edemeyeceğiz ama La rambla nın catalunya meydanından sonraki uzanımında… Adı “Ciudad Condal”. Biraz tuzlu bir yer . 6 tapas çeşidi ve yarım litre sangria ya 34 euro ödedik , ama değdi. 
Yorgunlukla kendimizi otele atıyoruz. Sabajh 08:00 dan beri dışarıdayız ve geziyoruz. Ertesi gün için enerji toplamak gerek.



 
3. Gün :  Sabah saate kurmamıza rağmen zor uyanıyoruz. Otelin mutfağında hazırladığımız kahvaltımızı yapıp çıkıyoruz. KaHvaltı böyle çok uyguna geliyor. Port Vell bölgesine kadar 1 saat yürüdükten sonra Barselonanın güzel plajlarına geliyoruz. Burada Montjuic tepesine geçen teleferiğe binmek için 1 saat sıra bekledikten sonra nihayet teleferikteyiz… Teleferik kulesine çıkıp manzarayı seyretmek 5 euro . Karşıay geçmek 11 euro. Gidip dönmek ise 16 euro . Anlayacağınız adamlar turizmden parayı kırıyor. Teleferik gerçekten çok yüksek ve şehrin üzerinden boydan boya geçiyor. Vardığımız tepe olimpiyatların yapıldığı tepoe.Burası komple olimpiyat tesisleri ile dolu. 15 dakika boyunca yemyeşil ağaçlarla kaplı yollarda yürüdükten sonra National Museum Barcelona ya varıyoruz. Buranın Espanya meydanından (Place de espana ) manzarası harika. Bu müzenin ücretli ve ücretsiz bölümleri var . Genelde resim sergileri vardı.
 
 
          

Yine yürüyerek Poble Espanyol ( İspanyol Köyüne ) varıyoruz.  Köyün meydanı çok güzel , çok güzel bir köy yaratmışlar. Evet yapay bir köy burası,  1929 da Barselona Uluslararası Fuarı için yapılmış. İçinde İspanyanın çeşitli bölgelerini temsil eden sokaklar ve  117 ev var. Sonra bakmışlar bu işte para var kalıcı hale getirip müze yapmışlar. Köyün içinde çeşitli restoranlar , esnaflar, sanatçılar ve zanaatkarlar var. Mimarları burası için  İspanyada 1600 ayrı yeri gezip , hangi tür evleri yapacaklarına öyle karar vermişler. Buradan Barselonaya geldiğimizde otobüsten indiğimiz ilk durağımız ,Espanoya meydanına inip ,sonrasında otelimize dönüyoruz. Şimdi de İspanyollar gibi siesta zamanı . Şehir bizi kendine uyduruyor. Gece için enerji toplamak lazım.
 
Akşam 08:30 gibi otelden çıkıp artık şu meşhur Paella yı tadalım istiyoruz. Bunun için forumlardan adını duyduğumuz; La Fonda  adındaki restorana gidiyoruz. Placa de Real in yan sokağına  düşüyor. Sorarsanız gösteriyorlar. Oldukça güzel bir restoran .  Fish Paella sipariş ediyoruz. Paelladan bahsedecek olursak, pilav üstü tavuk gibi bir şey ama biraz farklı. Aslında Valensiya nın yöresel bir yiyeceği ama zamanla yaygınlaşmış. Önceleri tavşan eti kullanılırken artık her çeşidi var . İyi bir yerde yemenizi şiddetle tavsiye ediyoruz, zira her sokakta, caddede garip garip yerler var ve paella afişleri asılı….
Gece uzun , isterseniz Flamenko  izlemeye gidebilirsiniz. Bunun için Placa de Real içinde bir iki yer var ve uygun fiyata kısa süreli şovlar mevcut. Biz Flamenko izlemiyi anavatanı Endülüs e saklıyoruz.  Onun yerine Catalunya meydanındaki Hard Rock Cafe eğleniyoruz. Güzel bir grup iyi  müzik yapıyordu .   Gece hayatı sonsuz seçenek sunuyor. Metroya atlayıp El-Born Bölgesindeki  gece kulüplerinde  sabaha kadar eğlenebilirsiniz. Barcelona Plajları gecede çok güzel . Barselonata bölgesinde plajda gece gençler eğlenmeye devam ediyor. Kumdan değişik heykeller yapan insanlar var. Sahil sabahın ilk ışıklarına kadar dolu . İçkisini alan sahile koşuyor…
 
Sabah Madrid e yolculuk var sabaha karşı otele dönüp az da olsa dinleniyoruz.  Biz Barselona yı metro ve yürüyerek gezdik. Bizce bir şehri en iyi tanımanın ve hissetmenin yolu da bu; isterseniz turistic bus gibi seçenekleriniz de mevcut. Ulaşım için tüm toplu taşıma araçlarında geçerli 10 binişlik kartlardan almanız uygun olur.
Bizden Barselona için bu kadar Madrid yazısı en kısa zamanda gelecek….
Sorularınız olursa yorumla ya da mesajla sorabilirsiniz….

Madrid yazısı için tıklayınız ....










  

2 yorum: